Bilindiği gibi 2007 yılından itibaren doğum yanlısı (pronatalist) politikalara geçilmiştir. Koruyucu sağlık hizmetleri kapsamında yer alan gebelikten korunma yöntemlerinin sunumu her geçen yıl sınırlandırılmıştır. Kürtaja erişim halka “yasaklandı” denilerek kamu kurumlarında göstermelik düzeye indirilmiştir. Erkeklerin uyguladığı bir doğum kontrol yöntemi olan vazektomi’yi yapan kamu kurumları neredeyse kalmamıştır.
Bireysel hak ve özgürlüklerin devlet politikaları ile kolaylıkla sınırlandığı ülkemizde istenmeyen gebelikler özellikle yoksul insanların kabusu haline gelmiştir. Her kürtaj, gereksinimi karşılanmamış gebelikten korunma hizmetlerinin göstergesidir. Cinsel sağlık hakkı ise doğrudan hükümetin sağlık politikaları ile sınırlandırılmaktadır.
Kadınların sağlık hakkını doğrudan engelleyen uygulamalardan olan gebelikten korunma yöntemlerine erişememe, ayrıca kürtajın gayri yasal yollarla engellenmesine bir yenisi daha eklenmiş, kürtajı kriminalize etme, fişleme boyutuna getirilmiştir.
İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü, 29 Ağustos tarihinde “ivedi” ve “gizli” ibareleriyle İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü’ne bir yazı göndermiş ve 1 Ocak 2017 ile 31 Mayıs 2019 tarihleri arasında İstanbul’daki tüm kamu ve özel hastanelerde 30-40 yaş aralığında “polikistik over sendromu” olup, kürtaj yaptıran kadınların listesini istemiştir. Yazıda, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Soruşturma Bürosunca ilgi sayılı FETÖ ile PDY Silahlı Terör Örgütüne Üye Olma, Rüşvet ve Cumhurbaşkanı ile Devlet büyüklerine hakaret konularında yürütülmekte olan soruşturma gerekçe gösterilmiştir.
Türkiye’de 1984’te yürürlüğe giren 2827 Sayılı Nüfus Planlaması Hakkında Kanun ile 10. gebelik haftasının sonuna kadar yasal olarak uygulanabilen ancak mevcut pratik koşullarda gün geçtikçe uygulanması çeşitli baskılarla sınırlandırılan kürtaj, bir fişleme girişimi ile tekrar gündeme gelmiştir.
FETÖ ile PDY silahlı terör örgütüne üye olma, rüşvet ve cumhurbaşkanı ile devlet büyüklerine hakaret konuları ile polikistik over sendromu ve kürtaj arasındaki irrasyonel bağlantı üzerinden, kadınların kişisel verilerine ulaşma talebi hem etik dışıdır hem de suçtur.
6688 Sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu’na göre;
MADDE 6- (1) Kişilerin ırkı, etnik kökeni, siyasi düşüncesi, felsefi inancı, dini, mezhebi veya diğer inançları, kılık ve kıyafeti, dernek, vakıf ya da sendika üyeliği, sağlığı, cinsel hayatı, ceza mahkûmiyeti ve güvenlik tedbirleriyle ilgili verileri ile biyometrik ve genetik verileri özel nitelikli kişisel veridir. (2) Özel nitelikli kişisel verilerin, ilgilinin açık rızası olmaksızın işlenmesi yasaktır.
Türk Ceza Kanunu’na göre de hukuka aykırı olarak kişisel verileri kaydeden kimseye bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası verilir (TCK Madde 135).
Sağlık Bakanlığı kişilerin izni olmaksızın İçişleri Bakanlığı için verileri isterken; hekimleri meslek etiği kurallarını çiğnemeye zorlamakta, hasta hakları, cinsel haklar ve kadınların sağlık hakkını ihlal etmektedir.
AİHM de “sağlık verilerinin gizliliğine saygı” konusunu, Sözleşme’ye Taraf Devletlerin yasal sistemlerinde temel bir ilke olarak kabul etmektedir.
Devletin hukuk devleti olabilmesinin yolu, bireyin güvenliğini sağlamaktan geçer. Hukuka aykırı bu talebe, kadın bedenini denetleyen tüm mekanizmalara olduğu gibi karşıyız!
Ücretsiz ve güvenli kürtaja erişim hakkının ortadan kaldırılması gibi, bir sağlık hizmeti olan kürtaja ait verilerin izinsiz kullanılması, kadınların “fişlenme”si kabul edilemez.
İstanbul Tabip Odası – Kadın Komisyonu