Sokak ortasında boşanmaya çalıştığı erkek tarafından başından vurularak öldürülen Serpil Gül, yine boşanmak üzere olduğu erkek tarafından bıçaklanarak öldürülen Senem Kıvrak, arkadaşının doğum gününe gitmek istediği için babası tarafından boğularak öldürülen Eylem Sevilen, hamileyken birlikte olduğu erkek tarafından sokak ortasında dakikalarca dayak atılan Sude Naz A. ve aynı zulme uğratılan, katledilen binlercemiz daha…
Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı kadın cinayetlerinden ve kadına karşı şiddet olaylarından sonra, o da kamuoyunda “yeterince ilgi çekmişse” açıklama yapıyor. Üstelik bu açıklamalar da, aynı klişelerden ibaret: “Kadınlara şiddete karşı sıfır tolerans”, “kadınlara karşı şiddet insanlık suçudur”, “asla tolerans göstermedik, göstermeyeceğiz”… Bu sözlerin karşılığı olacak politikaları göremediğimiz gibi, devlet politikaları açıkça eşitsizlik ve şiddeti teşvik ediyor, ağırlaştırıyor, yaygınlaştırıyor.
Bakan son olarak, gelecek ay kadına yönelik şiddetle mücadele kapsamında geniş çaplı bir saha araştırması başlatacaklarını belirterek, “Amacımız kadına yönelik şiddetle daha etkili mücadele etmek ve bu verilerle birlikte yeni politikalar üretmek” dedi. Kadına karşı şiddet ve şiddetin son halkası kadın cinayetleri ile ilgili güvenilir, bilimsel verileri sivil toplumla, şiddeti önlemekte rolü olan tüm kurumlarla paylaşmak Bakanlığın öncelikli görevlerinden biri. Açıklamasında 2008 ve 2014’te yaptırdıkları araştırmalardan bahseden Bakan, 10 yıldır bu görevlerini yapmadıklarını da itiraf etmiş oldu. On yıldır araştırma yapılmadığı gibi, Bakanlık bünyesindeki Şiddet Önleme ve İzleme Merkezlerine yapılan başvurularla ilgili ayrıştırılmış analizler içeren raporlar da yayınlamıyor. Halen sayısı 149 olan 3624 yatak kapasiteli sığınaklarda, Bakanlığın deyimi ile konukevlerinde, kaç kadın ve çocuğuna ne gibi destekler veriliyor, bu kadınlardan kaçının şiddetsiz bir hayat kurması sağlanıyor, bunun için ne kadar bütçe ayrılıyor gibi bilgiler paylaşılmıyor.
Bakanlık, 2008 ve 2014 yıllarında yayımladığı aile içi şiddet araştırmaları için Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü ile iş birliği yapmıştı. Şimdi yapılması planlanan araştırma hakkında ilgili kuruluşlara gönderdiği açıklamada Bakanlık, Marmara Üniversitesi Nüfus ve Sosyal Araştırmalar Enstitüsü ve TÜİK ile çalışacaklarını bildirdi. Ancak alanında yılların deneyimine ve yetkin kadrolara sahip Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü ile iş birliği yapmaktan neden vazgeçildiğinden bahsetmedi.
Her hangi bir araştırma gibi yapılamayan, saha çalışması, yüz yüze görüşmeler ile araştırmaya katılanlar ve araştırmacılar için özel etik kurallar ve güvenlik önlemleri gerektiren şiddet araştırması için henüz 2023 yılında kurulan, ülke genelinde yürütülen kadına şiddetle ilgili araştırma deneyimi olmayan bir kurumun seçilmesinin nedeni, hangi kurumun seçileceğine nasıl karar verildiği, araştırma ve saha ekibinde hangi niteliklere sahip kişilerin yer alacağı, ülkenin en güvenilmeyen kamu kuruluşlarından biri olan TÜİK’in rolünün ne olacağı gibi yanıtı bilinmeyen birçok soru var.
Öte yandan, Bakanlık, yeni araştırma tamamlanıncaya kadar, her gün biraz daha vahşileşen, çocukların gözleri önünde işlenen hatta çocukların da öldürüldüğü toplu aile katliamlarına dönüşen cinayetlerle ilgili ne yapmayı düşünüyor? Şiddeti önleme görevini İçişleri Bakanlığı’na ve Diyanet İşleri Başkanlığı’na devrettiği anlaşılan Bakanlık, yaptığı “aileyi koruma” projeleriyle şiddeti nasıl önlemeyi planlıyor? En son 2014 yılında yaptırmış olduğu araştırmanın ortaya çıkardığı verileri dikkate alarak on yılda ne gibi politikalar uyguladı? gibi sorular da cevapsız.
Şiddetle mücadelede güvenilir veri sağlamak kamusal bir görevdir
İstanbul Sözleşmesi’nin 11. maddesi veri toplama ve araştırmaya ayrılmıştır, çünkü veri ve araştırma olmadan şiddetle mücadele edilemeyeceği bilinen bir gerçektir. Sözleşme’ye göre devletler:
- Sözleşme kapsamındaki her türlü şiddet eylemi hakkında bölümlere ayrılmış/ayrıştırılmış veriyi düzenli aralıklarla toplar,
- Şiddetin temel neden ve etkilerini, şiddet eylemleri ve mahkûmiyet oranları ve alınan önlemlerin etkinliğini incelemek amacıyla yapılacak araştırmaları destekler,
- Her türlü şiddet biçiminin yaygınlığını ve eğilimlerini değerlendirmek üzere düzenli aralıklarla nüfusa dayalı anketler yapmaya çaba gösterir,
- Uluslararası kıyaslama sağlamak için verileri İstanbul Sözleşmesi Bağımsız Uzmanlar Grubu’na (GREVIO) iletir ve toplanan tüm bilgilerin kamuya açık olmasını sağlar.
Aile Bakanlığı ve ilgili diğer kamu kurumları İstanbul Sözleşmesi’nden Anayasa çiğnenerek çekilmeyi kabullenmiş olsalar da, Sözleşme 6251 sayılı onay kanunu yürürlükte olduğu sürece yürürlüktedir ve uygulanması gerekir. Kaldı ki veri sağlamak konusunda iktidarın uymak zorunda olduğu başka uluslararası yükümlülükler de var. 1995’de Pekin’de yapılan Dördüncü Dünya Kadın Konferansı’nın ardından, Konferansta alınan kararları içeren ve Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun ellinci oturumunda kabul edilen Pekin Deklarasyonu ve Eylem Planı bunlardan biri. Eylem Planı’nın 129’uncu maddesi hükümetlere; “Başta ev içi şiddet olmak üzere, kadına yönelik şiddetin değişik türlerinin yaygınlığına ilişkin araştırmalar yapmak, veri toplamak ve istatistikler oluşturmak; kadına yönelik şiddetin nedenleri, doğası, ciddiyeti ve sonuçlarına ve kadına yönelik şiddeti önlemek ve düzeltmek için uygulanan önlemlerin etkinliğine ilişkin araştırmaları teşvik etmek; araştırma ve inceleme bulgularını geniş ölçüde yaymak” görevlerini yüklemektedir.
Ayrıca, Türkiye’nin taraf olduğu Birleşmiş Milletler Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Ortadan Kaldırılmasına Dair Sözleşme’nin (CEDAW) oluşturduğu Komite’nin 35 Sayılı Genel Tavsiyesi kadınlara karşı şiddetle ilgilidir ve devletlerin veri toplamayla ilgili yükümlülüklerini ayrıntılı şekilde açıklamaktadır:
- Teknoloji kullanılarak gerçekleştirilenler de dahil cinsiyete dayalı şiddetin tüm türleriyle ilgili şikayetler sonucu verilen koruma kararlarının türü ve sayısı, şikayetlerin reddedilme ve geri çekilme oranları, kovuşturma, mahkûmiyet oranları ve davaların sonuçlandırılması için geçen süre hakkında düzenli olarak istatistiksel veri toplamak, bunları analiz etmek ve yayınlamak için bir sistem kurulmalıdır.
- Gerekirse “femicide” veya “feminicide” olarak da adlandırılan toplumsal cinsiyete dayalı kadın cinayetleri ve kadın cinayetlerine teşebbüsler hakkında idari verilerin toplanması için gözlemevleri kurulmalı veya bunun hangi kurumun görevi olduğunun belirlenmelidir.
- Kadınlara karşı toplumsal cinsiyete dayalı şiddetin yaygınlığını ve bu tür şiddeti artıran ve toplumsal cinsiyet ilişkilerini şekillendiren sosyal veya kültürel inançları değerlendirmek amacıyla anketler, araştırma programları ve çalışmalar yapılmalı veya desteklemelidir. (CEDAW 35’in veri toplamakla ilgili tam metini için bakınız: EŞİK_Kadın Cinyetleri Bilgi Notu)
Kadına karşı şiddetin, kadın katliamının önlenmesi için herkesi sorumlu davranmaya davet ediyoruz
Güvenilir bilimsel verilerin ana işlevi şiddeti önlemek için uygulanması gereken çok yönlü ve bütüncül sosyal politikaların planlanmasına yol göstermesidir. Bakanlığın 2024 şiddet araştırması için güvenilirliği baştan tartışmalı kurumları neden seçtiklerini, hangi yetkinliklere göre nasıl karar alındığını, araştırma sürecinin nasıl planlandığını açıklamaya ve şeffaflığa çağırıyoruz.
Tüm sorumlulara; “Sıfır tolerans” nutukları atmak yerine öncelikle cezasızlık politikalarına ve kadın erkek eşitliğini tahrip eden eylem ve söylemlere son vermek zorunda olduklarını, katledilen binlerce kadının, şiddete tanık olan hatta onlarla birlikte katledilen çocuklarının da birer aile olduklarını bir kez daha hatırlatıyoruz. Kadına karşı şiddetin önlenmesi için ataerkinin “aileci” bakışının değil “eşitlikçi ve laik” politikaların esas alınması şarttır.
Söz konusu olan kadın ve çocukların şiddetsiz bir hayat ve yaşama hakkıdır. Sorumsuzluğun bedeli çok büyüktür.
28 Ağustos 2024
EŞİK_Eşitlik İçin Kadın Platformu