Türkiye- Almanya kadınlarının “Dostluk Ağacı” olarak buraya dikilen, ginkgo bilabo ağacı tapınaklar bölgesinde yetiştiği için “Mabet Ağacı” da denir. Halk arasında “Beyin Ağacı” olarak bilinir. Bu ağaç, 30-40 metreye kadar büyüyebiliyor. Hatta Çin’deki ginkgo bilabo ağaçlarının boyu 50 metreyi aşabiliyor. Bitki hastalıklarına, zararlı böceklere karşı olağanüstü dirençliler. Milyonlarca yıl dünya üzerindeki varlıklarını sürdürebiliyor olmalarının nedenlerinden biri de bu. Çevresel koşullar ağırlaştığında, herhangi bir saldırı olduğunda yüzeyde kök ve tomurcuk oluşturabiliyorlar.
Mabet Ağaçları, çiçekli bitkilerden önce evrimleşmiş oldukları için erkek ve dişi üreme organları, çiçek yerine yaprak saplarında yer alıyor. İki evcikli ağaçlar bunlar, yani bazı ağaçlar erkek, bazıları dişi. Dişi ginkgolar, kozalak üretmiyor, yaprak saplarında bulunan “pedinkül” adı verilen yumurtacıklardan biri döllenme sonucunda tek tohuma dönüşüyor. Hiç bir ağaçta olmayan bu özelliği, onu “Canlı evrim laboratuarına” dönüştürüyor. Çin, Kore ve Japonya’da çok sevilen bu ağacın bazı örneklerinin birkaç bin yaşında olduğu söyleniyor. Kayıt altına alınan en yaşlı ağaç, 3500 yaşında.
Batıda ginkgoyu ilk tanımlayan, kişi ise Alman doğa bilimci ve hekim Engelbert Kaempfer. 1690 yılında Japonya’da gördü ve beraberinde Hollanda’ya ginkgo tohumu getirdi. Böylece ginkgo ağacı, Avrupa’da pek çok botanik bahçelerinde ve saray bahçelerinde yetiştirilmeye başlandı. Örneğin; Nuremberg kentinin çevresine dikilmiş 81 Ginkgo ağacı vardır.
Bir ginkgo var ki, o da edebiyat dünyası açısından çok önemli. Almanya’nın en romantik kentlerinden birinde bulunan Heidelberg Şatosu’nun bahçesindeki ağaç. Johan Wolfgang Von Goethe’nin ünlü “Doğu- Batı Divanı” eserinde, derin bir aşkı sembolize eden “Ginkgo Bilabo” şiiri için ilham aldığı ağaç. Hafızasını güçlü tutmak amacıyla her gün Heidelberg Şatosu’nun bahçesinde çıktığı yürüyüş sırasında buradaki ginkgo bilabo ağacından bir yaprak yiyen Goethe, belki de yaşamının en anlamlı şiirini, büyük aşkı, Marianne Von Willemer için bu ağacın yaprağına yazmış.
Kömür nedeniyle oluşan hava kirliliğine dayanabilen bu ağaçları, Amerika’da pek çok yere dikmişler. Kirli kentler de dahil olmak üzere hemen her türlü iklimde ve koşulda yaşayabiliyorlar. Bunun en iyi kanıtı, 6 Ağustos 1945’te Hiroşima’ya atılan atom bombasından iki yıl sonra kavrulmuş gövdelerinden yeni filizler veren 6 ginkgo ağacı, Anka Kuşu gibi küllerinden doğmuştur. Kadınlar da böyle değil midir? Her koşulda hayatta kalma mücadelesi verirler. Kadınlardan ve ginkgo ağaçlarından öğreneceğimiz çok şey var. Kadınlar ve ginkgo ağaçları kendini yeniden ve yeniden yaratma gücünün olduğunun gösteriyor. Kadınların ve ginkgo ağaçlarının benzerlikleri nedeniyle ginkgo ağacı dostluk ağacı olarak seçilmiştir.
ANTALYA KADIN DANIŞMA MERKEZİ VE DAYANIŞMA DERNEĞİ – NUREMBERG KADIN KULÜBÜ