2009 yılında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Türkiye’yi Nahide Opuz ve annesinin maruz kaldığı sistematik erkek şiddetine karşı yeterli koruma sağlamamak ve dolayısıyla ayrımcılığa sebep olmak gerekçesiyle mahkum etmiştir. Bu karar aynı zamanda AİHM düzeyinde, bir devletin kadına yönelik şiddetle mücadele etme yükümlülüğünü vurgulayan ilk karar olmuştur. İstanbul Sözleşmesi, bu önemli kararın etkisiyle oluşturulmuş ve devletlere kadınları şiddetten koruma yanında, şiddeti önlemek için de belirli yükümlülükler getirmiştir. Türkiye, 2021 yılında İstanbul Sözleşmesi’nden imzasını çekmiş olmasına rağmen, Opuz Grup Davaları nedeniyle hala takip altındadır.
Opuz kararının ardından AİHM’de açılan dört benzer davada da Türkiye aleyhine karar verilmiştir. Bu kararlar, genel olarak Opuz Grup Davaları başlığı altında izlenmektedir. Türkiye, Opuz Grup Davaları ile ilgili olarak düzenli olarak Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’ne (AKBK) rapor sunmakta ve Bakanlar Komitesi de Türkiye’ye çeşitli tavsiyelerde bulunmaktadır. Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı olarak, bu davaların izlenmesine yönelik süreçle ilgili hazırladığımız rapor ile katkıda bulunmaktayız.
Raporumuzu, 1990 yılından bu yana şiddete maruz kalan kadınlarla kurduğumuz dayanışmadan edindiğimiz bilgi ve deneyimden faydalanarak hazırladık. Mor Çatı dayanışma merkezi ve sığınağından destek alan kadınların adalete erişim mücadeleleri, bu raporun hem kaynağını hem de bu raporu yazma motivasyonumuzu oluşturdu.
Koruyucu ve Önleyici Tedbirlere Dair Sorunlar
6284 sayılı Kanun kapsamında, şiddet tehdidi altındaki kadınların koruyucu ve önleyici tedbir kararlarının Aile Mahkemeleri tarafında kısa süreli olarak verilmesi kanun uygulamasında öne çıkan sorunlar arasında bulunuyor. Şiddete maruz kalan kadınlar, şiddet uygulayanın kendilerine fiziksel olarak ya da iletişim araçlarıyla ulaşmasını engellemek için kolluk ya da aile mahkemesinden 6284 sayılı Kanun kapsamında yaklaşmama tedbiri talep etme hakkına sahipler. Verilen tedbir kararlarının kadınların ihtiyaçları ve risk durumları değerlendirilerek verilmediğini hatta otomatik olarak her kadına benzer kararların yazıldığını gözlemliyoruz. Kimi kadınlara verilen tedbir kararlarının süresi 15 gün gibi işlevsiz sürelerde olabiliyor. Sürelerin kısa tutulması, kadınların tekrar tekrar tedbir kararına başvurmak zorunda kalmasına neden olurken, kararlar arası boşluk dönemi olabiliyor. Bu durum ise kadınların hayatlarını tehlikeye atabiliyor.
Uzaklaştırma ve gizlilik tedbirleri için başvuran kadınların aynı kararları çocukları için çıkaramamaları ve/veya çocuklarının geçici velayetini alamamaları önemli bir güvenlik riski oluşturmaya devam etmektedir. Aile Mahkemelerinin, babanın çocuk ile ilişkisini güvenlikten önemli gören tutumları, kadın ve çocuk için ciddi güvenlik risklerine neden olabiliyor.
Israrlı Takip
Israrlı takip eylemi 2022 yılında TCK’da bir suç olarak tanımlandı, fakat uygulamaya baktığımızda özellikle dijital ortamda gerçekleşen ısrarlı takiplere dair işlem yapılmadığını, bir diğer ifadeyle ciddiye alınmadıklarını görüyoruz. Bu durum kız çocukları ve kadınların güvenliğini tehdit etmekte, korku içinde yaşamalarına hatta kimi basına yansıyan haberlerde de gördüğümüz üzere ısrarlı takinin cinayetle sonuçlanmasına neden olmaktadır.
Kolluk Birimlerinin Caydırıcı Tutumları
Mor Çatı olarak sıklıkla vurguladığımız üzere, Türkiye’de kadına yönelik şiddetle mücadele mekanizmalarının birinci ayağı olarak konumlanan kolluk birimlerinin 6284 sayılı Kanun uygulamalarında önemli sorunlar tespit ediyoruz. Bunlar kaba davranışlar, cinsiyetçi ve yargılayıcı söylemler, yanlış bilgi vererek kadını sığınağa gitmekten vazgeçirmeye çalışmak ya da şikayette bulunsa bile sonuç vermeyeceğini söyleyerek kadınları şikayette bulunmaktan caydırmak biçimlerinde olabiliyor.
Bu uygulama sorunlarının yanı sıra, Mor Çatı’ya başvuran kadınlar sıklıkla kolluk kuvvetlerinin kendilerini ve kocalarını bir araya getirdiklerine, barışmaya teşvik edildiklerine ya da korkutulduklarına dair deneyimlerini paylaştılar:
Uzaklaştırma kararı aldırmak ve darp raporunu işleme sokarak şikayette bulunmak istediğimi söyledim. Polisler eşimi karakola çağırdı. Bana ‘Şimdi şikayetçi olsan 3-4 yıl sonra adamla barışacaksın, sonra devlete 10 bin ceza ödeyeceksiniz. Şimdi barışın, zaten yine barışacaksınız.’ dediler. Ailemi çağırmıştım. Polisler onları da bizi barıştırmak için ikna etti. Eşimi ifadeye aldılar, çıkınca bana ‘Bana ifade odasında kızdıklarını mı sanıyorsun. Bana taktik verdiler. Senin sığındığın insanlar böyle işte.’ dedi. Akşam 21.30’da girdiğim karakoldan sabah 5’te çıktım. Polisler, eşime ayaklarımı öptürdü ve birlikte eve gittik.
Sığınaklardaki Ayrımcı Tutum
Türkiye’de sığınakların işleyişini belirleyen düzenlemelere göre, 12 yaşını doldurmuş oğlan çocuğu veya engelli çocuğu olan kadınlar ile 60 yaşını doldurmuş kadınlar sığınak hizmetlerinden yararlanamıyor. Ayrıca mevzuatta belirtilmemesine rağmen uygulamada göçmen ve mülteci kadınların yanı sıra başka kentlerde ikamet eden kadınlar sığınaklara kabul edilmiyor.
Türkiye ne diyor?
Türkiye AKBK’ye 12 Ekim’de sunduğu raporda, şiddetle mücadeleye dair istatistikler ve eylemleri paylaşırken 2020 yılında İçişleri Bakanlığının hazırladığı Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Genelgesi’ni temel referans olarak almıştır. Kanun ve genelgeye referans vererek hazırlanan metin, uygulama sorunlarına değinmemektedir. Devletin eylem planında uygulamaya ilişkin herhangi bir soruna yer verilmemesi, uygulama sorunlarının ciddi bir mesele olarak görülmediğini, uygulamalarda standartlaşmaya yönelik izleme ve değerlendirme süreçlerinin devreye sokulmadığını ve kötü uygulamalara karşı herhangi bir yaptırımının bulunmadığını göstermektedir.
Avrupa Konseyi Bakanlar Kurulu’nun Türkiye’ye Tavsiyeleri
Avrupa Konseyi Bakanlar Kurulu 7 Aralık’ta açıkladığı tavsiyelerinde kadına yönelik şiddet ve kadın cinayetlerinin yaygınlığına dair endişeyi dile getirerek ceza sisteminde kadına yönelik şiddet suçlarına karşı yeterli, caydırıcı ve koruyucu etkinin olmamasına dikkat çekmiştir. Ayrıca Türkiye Devleti’ne kadına yönelik şiddetin temel nedenlerini ele almada daha fazla adım atıp bu konuda toplumsal farkındalığı artırmayı amaçlayan politika ve diğer önlemler hakkında bilgi vermesi için çağrıda bulunmuştur. Bakanlar Kurulu Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararını eleştirmiş ve gerekirse çekince koyarak tekrar değerlendirmesini teşvik etmiştir. Bizler Bakanları Kurulu’nun sözleşme maddelerine “çekince” koymayı teşvik etmesini kabul etmiyor ve İstanbul Sözleşmesi’nin tekrar ve çekincesiz bir biçimde imzalanıp uygulanmasını talep ediyoruz!
Olumlu bir gelişme: 17 Yıllık Adalet Mücadelesi Son Buldu
Opuz Grup Davaları’ndan biri olan M.G. davasının süregiden duruşmasında 14 Aralık’ta karar verildi. 2006 yılından bu yana adalet mücadelesi veren, kocasının kendisine uyguladığı işkenceye varan şiddet, cinsel saldırı ve alıkoyma suçlarından ceza almasını bekleyen M.G.’nin davasında sanık 15 yıl ceza aldı ve cezada indirim uygulanmadı.
Uzun yıllardır Mor Çatı’da dayanışma kurduğumuz M.G.’nin adalete kavuşması, Opuz Grup Davaları’nı takip etmenin önem ve etkisine çarpıcı bir örnek oluşturuyor.